Son günlerde Orta Doğu'da yaşanan gerginlikler, özellikle İsrail ve Suriye arasındaki ilişkileri derin bir krizin eşiğine getirdi. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Yoav Katz, İsrail ordusuna Suriye'ye olası bir saldırı konusunda hazırlık yapmaları talimatını verdi. Bu durum, bölgedeki askeri ve siyasi dengeleri yeniden şekillendirebilir ve uluslararası toplumu alarma geçirebilir.
Netanyahu'nun liderliğindeki İsrail hükümeti, Suriye'deki İran etkisini ortadan kaldırmak amacıyla bir dizi askeri operasyon gerçekleştirmeyi planlıyor. Uzmanlar, bu hamlelerin, İsrail'in ulusal güvenlik stratejisi açısından kritik öneme sahip olduğunu belirtiyor. Suriye’deki İran askerlerinin varlığı, İsrail için bir tehdit oluştururken, bu durum aynı zamanda Lübnan'daki Hizbullah ile olan ilişkileri de etkiliyor. Netanyahu, “Suriye, İran’ın askeri varlığını artırdığı bir alan haline geldi. Bu duruma izin vermemeliyiz,” ifadelerini kullanarak kararlılığını ortaya koydu.
Eylül ayında yapılan bir askeri toplantıda, Netanyahu ve Katz, İsrail ordusunun Suriye'deki hedeflere karşı daha agresif bir tutum benimsemesi gerektiğini vurguladı. Ordunun bu talimata hızlı bir şekilde uyması bekleniyor. Ordunun olası bir müdahalede bulunması halinde, hedeflerin yanı sıra alternatif senaryoların da oluşturulacağı ifade ediliyor. Bu tür bir müdahale, Suriye’deki çatışma dinamiklerini daha da karmaşık hale getirebilir.
İsrail'in Suriye'ye yönelik planlarının duyulmasının ardından, bölgedeki diğer ülkelerden de tepkiler gelmeye başladı. İran, bu hamleyi kınarken, Suriye hükümeti de karşılık verme tehdidinde bulundu. Birçok analist, bu durumun çatışmaları daha da derinleştirebileceğine ve bölge güvenliğini tehdit eden bir savaş ortamı yaratabileceğine dikkat çekiyor. Rojava'daki Kürt güçleri ve Türkiye de olası bir İsrail saldırısını dikkatle izliyor.
Uluslararası toplum ise bu gelişmelere kayıtsız kalmıyor. Birçok ülke, İsrail'in Suriye'deki askeri harekâtlarına karşı çıkarak, diplomatik çözüm yollarının tercih edilmesi gerektiğini vurguladı. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar, gerginliğin artmasına neden olabilecek her türlü askeri müdahaleye karşı duruyor. Uzmanlar, askeri eylemlerin sorumsuzca atılacak adımlar olabileceğini ve barış sürecine zarar verebileceğini kaydediyor.
Netanyahu’nun askeri kalkışması, sadece Suriye ile değil, aynı zamanda diğer komşu ülkelerle olan ilişkileri de etkileyebilir. Suriye'nin dış politikası, büyük ölçüde İran’ın etkisi altında şekilleniyor. Ancak, şu an için bu durum, İsrail’in korunmasına yönelik öncelikler ile Suriye’nin iç işlerine müdahil olma arzusu arasındaki karmaşık dengeyi zorlaştırıyor. Hamas ve İslami Cihad gibi grupların da bu süreçte nasıl bir tavır alacağı merakla bekleniyor.
Bölgede gerginliğin artışı, sivil halk üzerinde de olumsuz etkilere neden olabilir. Savaş, insanlığa değil, sadece güç merkezlerine hizmet eder. Uluslararası toplumun, bu tür çatışmaların önüne geçilmesi için acil önlemler alması gerektiğine dair çağrılar giderek yoğunlaşıyor. Tüm bu faktörler göz önüne alındığında, Netanyahu’nun kararları, sadece Suriye’nin geleceğini değil, aynı zamanda bölgesel barış düzenini de etkileyecek gibi görünüyor.
Sonuç olarak, İsrail ve Suriye arasındaki gerilim her geçen gün artarak devam ediyor. Netanyahu ve Katz’ın meydan okuması, uluslararası alanda yeni tartışmaların ve çatışmaların habercisi olabilir. Bu gidişat, Orta Doğu’da bir zamanlar sağlanan barış çabalarını tehlikeye atabilir. Uzmanlar, her iki tarafın da telaşla hareket etmemesi gerektiğini ve barışçıl diplomatik yolların bir an evvel tercih edilmesi gerektiğini belirtiyor. Ancak mevcut durum, durumun daha da kötüleşebileceğine dair korku ve endişeleri artırıyor.