Son yıllarda toplumsal cinsiyet temelli şiddetin artışı göz önüne alındığında, bazı trajik olaylar, bu konunun ciddiyetini daha da artırıyor. Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir cinayet, bir ailenin dramatik sonuna sahne oldu. Eşi tarafından katledilen genç kadın, son sözleriyle çevresine aslında kendi durumu hakkında farkındalığını ortaya koymuştu. "Sonum iyi olmayacak" diyerek çevresindekileri uyaran kadının hikayesindeki detaylar, aynı zamanda aile içi şiddet konusundaki tehlikeleri de gözler önüne seriyor.
Haberlere göre, genç kadın, evliliğinin başlangıcından itibaren fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalmıştı. Birçok kez ailesine eşiyle olan sorunlarını anlatmış, ama bu sorunların ciddiyeti asla anlaşılmamıştı. Durumunu göz ardı eden çevresi, onun yaşadığı travmanın ne denli derin olduğunu bulmakta yetersiz kalmıştı. Sıklıkla 'görünmeyen yaralar' olarak tanımlanan bu tür sürekler, kadının hem fiziksel hem de ruhsal sağlığını tehdit ediyordu. Sürekli kaygı içinde yaşamaya çalışan kadın, eğer bir çıkış yolu bulamazsa sonunun kötü olacağına dair içgüdüsel bir korku taşımaktaydı.
Olayın gerçekleştiği gün, kendisiyle konuşan bir arkadaşına "Sonum iyi olmayacak" diyerek hissettiği korkuyu iletmişti. Arkadaşının onun durumuna kayıtsız kalması, bu türlü trajik olayların toplumda ne kadar geçiştirildiğine dair bir örnek teşkil etti. Şiddetin sadece bir fiziksel ya da duygusal eylem olmadığı, aynı zamanda toplumun bu duruma karşı gösterdiği tepkinin hayati olduğu da oldukça açık. Kadın, yaşadığı tüm bu zorluklara karşın hayatta kalma mücadelesi vermekteydi, fakat bu çabası maalesef trajik bir sonla noktalandı.
Kadının eşi, cinayeti gerçekleştirdikten sonra polise teslim oldu. Tutuklanan eşin geçmişinde de benzer şiddet eylemleri olduğu iddia edildi. Yerel halk arasında bu olay, sadece bir aşk hikayesinin sonu değil, aynı zamanda aile içi şiddetin ve mağdur kurban ilişkilerinin toplumda nerelerde sıkıştığını da gözler önüne serdi. Öyle ki, bu tür vakaların hala yeterince ciddiye alınmadığı ve üzerine düşünülmediği oldukça açık. İşte, bu olay, yalnızca bu trajik durumu değil, aynı zamanda birçok kadının yaşadığı benzer hesaplaşmaları da gözler önüne seriyor.
Birçok uzman, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve toplumda farkındalığın artırılması adına daha etkin çözümlerin gerektiğini vurguluyor. Kadının son sözlerinin ardından, 'Neden başına geldi?' sorusu, yanıtı muamma olan bir soru olarak kalmakta. Belki de bu olayla birlikte, kadınların yaşadığı şiddet konusunda daha fazla farkındalık yaratılacak ve kaybedilen her bir can, geride bırakılan koruma isteğiyle birer sembole dönüşecektir.
Sonuç olarak, bu tür olaylar, yalnızca bireysel trajediler olarak kalmamalı; toplumu daha duyarlı, daha anlayışlı ve daha eğitilmiş bir hale getirmelidir. Kadınların güvende yaşamaları için gereken tüm önlemlerin alınması, aslında toplumun her kesimine düşen bir sorumluluktur. Unutulmamalıdır ki, bir kadının sağlığı ve güvenliği, tüm toplum için elzemdir. Bu tür olaylarda önemli olan, kaybedilen hayatların ardından durup düşünmek ve daha iyi bir dünya için çaba göstermektir. Sadece olayın kahramanları değil, herkesin birer aktör olduğu bu oyunda, sessiz kalmak yerine, harekete geçmek gerekmektedir.