Son zamanlarda yapılan bir araştırma, Çin hükümetinin internetteki bilgi akışını kontrol etmek için yapay zeka (AI) tabanlı sansür sistemleri kullandığını ortaya koydu. Bu gelişme, dünya genelinde dijital özgürlükle ilgili tartışmaları yeniden alevlendirdi. Yapay zeka destekli sistemlerin, içerikleri gerçek zamanlı olarak analiz etme ve sansürleme yetenekleri, devletlerin nasıl şeffaflıktan uzak, dijital alanlarda kapsayıcı kontroller geliştirdiğini gözler önüne seriyor.
Çin, büyük bir veri tabanına sahip olan yapay zeka sistemleri aracılığıyla sosyal medyadaki ve diğer dijital platformlardaki içerikleri denetliyor. Bu sistemler, belirli anahtar kelimeleri ve ifadeleri tanıyabilme yeteneği ile donatılmış durumda. Bu sayede, hükümetin onaylamadığı haberler, yorumlar ve paylaşımlar anında tespit edilerek, ya siliniyor ya da erişime kapatılıyor. Örneğin, Tiananmen Meydanı olayları veya Uygur Türkleriyle ilgili içerikler gibi kritik konular, sıkı bir şekilde sansürlenmektedir.
Bunun yanı sıra, kullanıcıların dijital izleri de takip edilerek, sansür mekanizmalarının daha etkin çalışması sağlanıyor. Bu uygulamalar, yurttaşların sanal ortamda ifade özgürlüğünü kısıtlayarak, devletin istediği bilgi akışının önünü açıyor. Böylece, kullanıcıların yalnızca hükümetin onayladığı bilgilere ulaşabilmesi sağlanıyor. Bu durum, sosyal medya platformlarında içerik üreticilerini ve sıradan kullanıcıları korkutarak, kendi görüşlerini paylaşmaya çekinmelerine neden oluyor.
Çin’in bu uygulamalarına yönelik uluslararası tepkiler giderek artıyor. Birçok insan hakları aktivisti ve kuruluşu, bu tür yapay zeka tabanlı sansür uygulamalarını kınayarak, dijital özgürlüğün gasp edildiği konusunda uyarılarda bulunuyor. Özellikle Batılı ülkeler, söz konusu uygulamaların insan haklarına aykırı olduğunu savunarak, Pekin yönetiminin bu stratejilerine karşı çıkıyorlar. Hükümet, bu eleştirileri asılsız olarak nitelendirerek, millî güvenliği sağlamak için bu önlemlerinin gerekli olduğunu savunuyor.
Yapay zeka ile güçlendirilmiş sansür mekanizmaları, sadece Çin ile sınırlı kalmayıp, başka rejimlerin de dijital kontrol sağlamak için benzer yöntemlere başvurmasına olanak tanımaktadır. Bu durum, dünya genelinde otoriter rejimlerin dijital alanlarda güç kazandığını gösteriyor. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, bu tür teknoloji merkezli sansür uygulamaları, küresel bir düzeyde kabul görme riski taşıyor.
Diğer ülkelerin de benzer yollarla dijital içerikleri denetlemek istemesi, küresel boyutta ifade özgürlüğü ve insan hakları açısından ciddi tehditler oluşturuyor. Ülkelerin, yapay zeka ve veri analitiği gibi gelişmiş teknolojileri kendi politik çıkarları için kullanması, demokrasinin gelişimini engelleyebiliyor.
Son olarak, yapay zeka ile mümkün kılınan bu tür sansür uygulamalarının, toplum üzerindeki uzun vadeli etkileri hala net olarak bilinmemektedir. Ancak, bu gelişmelerin dijital dünyada özgürlük mücadelesi veren pek çok birey için büyük bir tehdit oluşturduğu aşikardır. Son yıllarda artan bu tür uygulamaların yaygınlaşması, demokratik değerlerin korunmasının ne kadar hayati olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatıyor.